İnsan hızla değişiyor, dünya değişiyor, bu evrensel nitelikli değişmelerin yeni sorunlar getirdiği de gözden kaçmıyor.
Kimi yerde insan kendi kendini kemiriyor ,başkalarını ısırıyor, kimi yerde insanlar birbirleriyle özlem dolu bir barışseverlik atılımının tadını çıkarmaya uğraşıyor, kimi yerlerde de insanlar yönetimlerin elinde birer oyuncak, birer sömürü aracı olmaktan kurtulamıyor.
Düşünen uluslar düşünemeyenleri sömürüyorlar, özellikle az anlayan çok inanan İslam ülkelerinde yaşanan acı, üzücü insan gerçeği budur. Dine dayalı eğilimlerin çoğalması, bu girişimlerin hızlanması, atılımların yaygınlaşması birer başarı sayılıyor. Bu bilinçsizce durum tutucu çevrelerin avunma aracı olmaktan öteye geçemez. Bilimin, iletişimin baş döndürücü bir evresinde binlerce yıl öteden gelen deneylere karşıt inançlara sarılmak ancak gerilemede, düşünsel çöküşte başarılı olur, kutsal kitabımızın ilk ayetlerinin korku ayetleri olduğuna inanan Selefi Vahabi anlayışının kelle keserek, kadınları savaş ganimeti kabul ederek esir pazarları oluşturması buna en iyi örnektir.
Çağımızda ruhsal zekanın bir parçası olan inanç maalesef yanlış ellerde insanları uygarlığın dışına çekmekte, bilincin, bilimin ışığından yoksun bir ortamda yaşamaya sürüklemektedir. Böylece insanın bilinmesi, anlaşılması dışlanıyor, insan bir ”karanlık varlığı” olmanın uçurumuna doğru hızla götürülüyor. Bu bilinçsiz durumda varlığını sürdüren insan yeni bir sorun odağı oluyor. Nedeni de insanın doğal gerçeğinden soyutlanışıdır.
Dine göre insanın “buyruk varlığı” olduğuna inanılması egemenlerin iştahını kabartmakta kendilerine göre dini yorumlatarak, köle topluluklar oluşturma çabası günümüz uygarlığında tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Son yıllarda dinci kuruluşların hızla artması, imam hatip zorlamaları İslam adına bile ürkütücüdür! Ülke bütünlüğünü yok etmeye giden derin çalışmaların neden din merkezli yürütüldüğünü herhalde anlamışızdır
Günümüzün “Müslüman Türk” ü başlangıçtaki gibi değildir, inandığını bilmemenin, okuduğunu-dinlediğini anlamamanın karanlığında çırpınmaktadır.
Egemenliği ve boyun eğmeyi haklı çıkarmak üzere insan tarihinin büyük bir bölümü boyunca insana zorla ”sahte bir bilinç” veren toplumsal çelişkiler ve akıldışılıklar ortadan kalkmalı yada hiç değilse, var olan toplumsal düzeni sürdürebilmek için öne sürülen özürler, insanın eleştirel düşünme yetisini felce uğratmayacak düzeye indirilmelidir. Var olan gerçekliğin ve onu geliştirmek için sunulan seçeneklerin farkında olmak, gerçekliği değiştirmeye katkıda bulunur ve gerçeklikteki her gelişme, düşüncenin açıklığa kavuşmasına yardımcı olur. Sağlıklı bir topluma kavuşmamız için bu çaba gösterilmelidir.