Bilir misiniz Yugoslavya’yı?Sen bilirsin belki ama yeni gençlik tanımıyor onu… Yugoslavya, 6 devlet halkının yaşadığı bir ülkeydi. Başında Tito vardı. Namı diğer, Yugoslav Atatürk... Bu halklar sosyalist bir yönetime sahip olan Yugoslavya’nın Federal sisteminde yaşardı. Yani ülkenin içinde ülkeler vardı ama bunlar dışarıya tek gözükmek isterdi. Çünkü bir tek dinleri farklıydı. Nüfusları, nüfus artışları, cinsiyet oranları vs. gibi ölçüm unsurları dengeli olduğundan da Federasyon kurdular zaten. Bunlar olmadan federasyon kurulamaz… Peki ben bunu neden anlatıyorum? Ben bunları anlatıyorum ve anlatacağım ki yaptığımız yanlışların artık farkına varalım. Ben bunları anlatıyorum ve anlatacağım ki batılıların Boşnaklara yaptığı soykırımı unutmayalım. Çünkü unutulan soykırım yinelenir. Yugoslavya, bir bütündü. Tito ölmeden hemen önce, ülkede başlamıştı kültür sömürgeciliği. Batıya özendiren bir rock müzik, İngilizce hayranlığı, garip kotlar, Beatles saçları… İnsanlar artık kendileri değildi, Türkiye’de şimdilerde olduğu gibi… Bir Hırvat kökenli uyanırdı, x bakkaldan ekmek alırdı. Aynı şekilde bir Boşnak da aynı bakkaldan ekmek alırdı, bir Sırp da. Sanki aynı dinden gibi yaşadılar onca yılı. Tito öldü. Batılılar kına yaktılar. Artık Avrupa’nın ortasına kadar girmiş bu devlet parçalanabilirdi, aman ne sevindiriciydi. Küçük görme bu devleti, çok büyük idi kendisi.1950′lerde Türkiye’ye gelen Yugoslav beğenmezdi cumhuriyeti, derdi ki: ”Sahip yürüyen merdivenlere, bizim ülkenin AVM’leri.”… 1990′nın kanlı virajına gelindiğinde geldi bir Sırp, Boşnak Leyla’ya. Komşusuydu bu onun, eğildi kulağına:”Sabah o dairede olmayacaksın Leyla, hihihihihi.” Leyla anlam veremedi, espiri anlayışı mı değişmişti bu Sırbın? Sabah kalktığında anladı gerçeği. Hepsinin ellerine verilmişti silah. Kurşuna diziyorlardı binaları, Müslüman bakkalları. Hırvatlar Katolikti. Dolayısıyla arkasında Papalık vardı. Maddi-Manevi Destekçi olmuştu…. Sırp, Ortodokstu. Dolayısıyla arkasında Ortodoks Kilisesi vardı. Her daim tam destek verecekti. Ve ikisinin de arkasında Batılı çekiç güçler vardı. Boşnaklar bu oyunda yalnızdı. Kimseleri yoktu. Camiler hiçbir zaman zengin değildi, çünkü camilerin mensubu olduğu dinin böyle amaçları yoktu. Peki ya Müslüman ülkeler? Onların da başında Batının kuklaları vardı..Türkiye ? Türkiye de vardı ama.. Ancak 1990′ın kanlı virajında, Anadolu’da iş çoktu. PKK, Kürt ayrılıkçıları, faili meçhuller, Yunan sorunu…. Boşnaklara sosyal destek bile verilemedi. Araplar ise petrol hesabı yapıyordu. Bugün Dünya sorunlarına en fazla laf dokunduran Orta Asya Türki Cumhuriyetleri ise o zaman yoktu zaten. Kendi mücadelelerini veriyorlardı. Kısacası.. Birçok ana yolladı kocasını, çocuğunu… Bebeğini de verdi o topraklara.. Bu bebeğin anası, diğerlerine göre bir milim daha az hüzünlü. Çünkü diğer analar verdiler çocuklarını savaşa, geri dönen olmadı. Sarılacak mezar taşları bile olmadı. Sırplar hepsini katletti, toplucak da gömdü. O çocuk var ya savaşa giden, ”Bırak beni ana, gideyim vurayım kahpeye!” dedi ama o daha fazla sarıldı anasına, anasının ona sarıldığından.Evleri basıldı bazı Boşnakların. Hatta bazı kızlara da tecavüz edildi, anayla birlikte. Evin reisi olan babanın dibinde… Ardından baba öldürüldü, eteğini toparlarken ağlayan anayla kızının önünde. İş işten geçtikten sonra(istenilen seviyeye gelindikten sonra) BM müdahele etti. Barış götürecekti sonuçta canım… Srebrenitsa vardı korunak şehirlerin içinde.Mülteciler ile birlikte olmuştu nüfus yüz bin! Birkaç Boşnak sahipti silaha, onlar da alındı ‘‘Barış!” yalanıyla. Sırplar saldırıyı sıklaştırınca, Boşnaklar savunma yapmak için istedi silahlarını geri. Hollandalı komutan Thom Karremans ise vermedi. BM, iki-üç F-16 uçurdu şehrin üstünden, bu yeter savunma için, dendi. Sırpların kılına zarar verilmemeliydi. Sonra, bir gece, görüştüler Fransız BM Barış Gücü yetkilisi ve Hollandalı BM komutanı. Ne kararı verdiler biliyor musun? Srebrenitsa, Sırplara verilecekti. Sorun gözükmüyordu. On binlerce mülteci bile verilecekti Sırpların eline. Ele geçirilen video kasetlerinde ise Sırp generalin Hollandalı komutana hediye verdiği görüldü. O hediyenin ardından, her şey kısa sürdü. Boşnaklar için. 1 haftada katledildi bütün Boşnaklar. Hepsini kıyma makinesine soksalardı tek tek, bu kadar hızlı olmazdı. Düşün vahşeti! Tarihe ”2.Dünya Savaşı’ndan Sonraki En Büyük Vahşet” olarak geçti bu olay. Ancak günümüzde unutulmakta… Benzer bir durum Saraybosna’da yaşandı. Osmanlı zamanında ”Saraylık ova!” denirdi padişahlarca. Bosna-Saray dediler kısaca. Boşnaklar ise Osmanlı ile bütünleşmiş olduklarından Sarajevo dediler oraya. Tüm dillere de öyle geçti, Türkçe’de Saraybosna diye kaldı. İşte o ovanın etrafı yükseltiler ile çevrilidir.O yükseltilere kuruldu Sırplar. Sonra bir güzel bombaladı çukurdaki Boşnakları.Boşnaklar ise hiçbir yere kaçamadı.
Ah unutmadan… Osmanlı’nın ve İslam’ın son izlerini de yok edelim diyen Hırvatlar, tarihi Mostar Köprüsü’nü bombalamayı ihmal de etmedi.. Keşke yıkılan bir köprü olsaydı sadece, O köprüyle birlikte gömüldü Batının insanlığı, insanlık onuru ve Boşnak kardeşlerimiz; Neretva’nın soğuk sularına… Ama bir zamanlar atlardı erkekler, Boşnak, Hırvat demeden; sırf sevgiliye cesareti ispatlamak için. Tüm bunlar bittiğinde ise, barışa savaşta bile katkı sağlayamamış olan katil çekiç güçler, savaş sonrası barışı sağlayacağız diye diye yerleştiler bu coğrafyaya.Ülkeler bağımsız kabul edildi. Sırbistan soykırım yapmadı denildi. Soykırımı sadece bir general yapmıştı onlara göre. O da Mladiç’ti. Bırakın soykırımı Sırbistan’ın yapmasını, sadece Sırbistan da değil Batı yapmıştı bu soykırımı! İkisi beraber, Hırvatlarla da birleşerek yapmışlardı bunları! Kimse böyle düşünen Boşnaklara sormuyordu fikrini, hepsi yalakaların övdüğü uygarlık – hukuk beşiği Lahey’den çıkan kararlardı.
İnsani geçinen vampirler, her zaman olduğu gibi, görevlerini yaptılar. Gerçekler silindi, yalanlar gündeme getirildi. BM, ” barış için ” bağımsız ülkeler yarattı. Tıpkı istediği gibi. Yugoslavya federal bir devletti, sonucu bu oldu. Çünkü federal devletler güçlü bir lider olmadıkça kullanıma doğrudan açıktır. Federal devlet varsa, farklı ırklar vardır, farklı dinler vardır ve bunların oluşturduğu farklı devletler vardır. Kısacası birlik yoktur. Federal yapı dediler..Çünkü bağımsız bir devlet verirlerse Bosna’da istedikleri düzen kurulamayacaktı. Yugoslavya’da da bu oldu. Sırp başladı konuşmaya, Hırvat başladı bağırmaya…Sonuç aşikar. Sırplar, Sırbistan’ı; Hırvatlar, Hırvatistan’ı derken… Bir ülkenin bağrından 6 ülke çıktı. Küresel sisteme en çok engel olan Boşnaklar çekti acısını. Acıları için bir devlet verelim bari dediler… Bosna-Hersek yaptılar o ülkeyi, ülke denebilirse. Bayrağı AB bayrağına benzetildi,Leyla’nın soyadı Mehmet idi, Mehmedoviç yapıldı. Ülke, içten iki devletti artık. Biri Sırp Cumhuriyeti, diğeri Bosna-Hersek Federasyonu’dur. Dışarıdan Bosna-Hersek diye biliriz bizler. Ve o ülkenin de 3 cumhurbaşkanı vardır. 3 ana etnik kökeni temsil etsin diye… Eee her kafadan bir ses çıkar haliyle, farktan bütünlük kurulamaz. Her kafadan farklı ses çıkınca da, ister farklı devlet ol, ister aynı; hemen Batılı abiler-ablalar müdahele eder. BM hemen el attı. Yüksek Temsilcilik kuruldu. İngiltere’nin eski bürokratlarından birine Yüksek Temsilci ünvanı verildi. Şimdi Bosna-Hersek’te Cumhurbaşkanları’nı bile görevden uzaklaştırabilir. Kimsenin olmayan yetkiler onda var. Yani kısa ve öz olarak, Boşnaklar artık susturuldu. Yani kısa ve öz olarak, acılar çekmiş Boşnakları kimsesiz bırakma ve ülken üzerinden değerlendir bu durumu. Sonumuz bu olacak! Çağdaş diye yutturulan etnik köken sempatizanlığı, gizli bir ırkçılık planıdır. Hak eşitliği diye yutturulan federasyonun sonu, işte budur.
Bosna-Hersek’in içindeki iki ana bölgeden biri olan Bosna-Hersek Federasyonu’nu bölme oyunları da devam etmekte. Böylece ülke 3 ana federe noktaya bölünecek ve yönetim kolaylaşacak. Yetmedi koca Yugoslavya’yı bölmek. Yetmedi onu bölüp elde ettikleri Boşnak Devleti diye bildiğimiz ancak pek de öyle olmayan Bosna-Hersek’i bölmek... Ayrıca Bosna-Hersek’e sadece 20 km.lik deniz kıyısı verildi. Limanı bile yok! Yani ticaret yapılamıyor. Tüm devlet kurumları özelleştirildi. Bir zamanlar Boşnakların çalıştığı ve Osmanlı’nın açtığı tarihi fabrikalar özelleştirildi ve hepsinde Boşnak harici kişiler çalışıyor. Küresel markalar da iş başında… İşte bu yüzden Boşnakların bir kısmı Türkiye’ye göç etti. Türkiye’de 3 milyon Boşnak kökenli vatandaş vardır. Çünkü Osmanlı’dan alışıklar bu devlet geleneğine. 3 Boşnaktan birinin Türkiye’de akrabası mevcut. Yani sözün kısası, Türkten daha Türktür onlar, tarihçilerin ve yazarların bazılarının dediği gibi. Tarih boyunca da öyle oldular. Ah unutmadan, Gençlerin üzerlerinde İngilizce baskılı t-shirtler hakim, tıpkı Yugoslavya’nın yıkılmasından biraz önce olduğu gibi. Birbirlerine ”Bye” diyorlar onlar da. Onlar da İngilizce kanallarda, İngilizce program isimleriyle televizyon izliyor. Onlar da kutu, macera, gösteri programları izliyorlar. Ama nedenleri farklı, onlar biraz olsun o acınaklı hayatın izlerini silmek için izliyorlar. Hatta yeni gençlik, ana-babalarını hiç Avrupalı bulmuyor, ne kadar çağdışı şu ana-babalar yahu!!!!!! He bir de eskimiş camileri tamir etmiyorlar ama Mostar’ın Hırvat tarafındaki kiliseler yüksek teknoloji ile döşeli. Ülkeye bakınca Boşnak devleti sanıyoruz ama aslında hiç de öyle değil işte… Yönetilen medyanın bize yutturdukları. Koca devlet, bölündü. Batının destekçileri, demokratik devletlerini kurdu. Batının istemediği Boşnaklara federal devlet verildi. Ama yetmedi! Onu da bölmeye çalışıyorlar. Ve tek suçları Müslüman olmak. Sırp’ı, Hırvat’ı, hepsi hala Tito’ya saygı duyar. Titrerler. E o zaman ne diye katlettiniz kardeşlerinizi? Ne diye bölünmek istediniz? Değer miydi kıç kadar toprak sahibi olmak, onda da küresel sermaye kölesi olmak için tüm bunlara? İşte böyle ordaki. Barış sağlamak adına kan emen BM’nin halen daha pışpışçısıyız. Aynı şekilde NATO’nun da. Kötü bir imge olacak ama durum aynen şu: Denizde kum biter, Bosna’da toplu mezar bitmez. Boşnak anaların göz yaşları tüm Dünya insanlığına ibret olsun. Boşnakların çektikleri ise bize. Tecavüz edilen onca kadın… Daha on beşinde iken kadınlığının farkına varan yavrucaklar… Öldürülüp, balık istifi usulü gömülen erkekler… Ölmeden önce ise önlerinde tecavüze uğradı kadınlar… Top oynamadan toprak olan Mehmetler… Türkiye’de ”Boşnak” diye dışlanan, Bosna’da ”Türk” diye kayırılan insanların hikayesi yatar o topraklarda! Ölüsü bile tekmelenmiş Boşnaklar... Yıkılan minareler, yakılan evler; içlerinde analar, babalar, çocuklar… Tüm işkenceye rağmen, yine de Boşnak kalan, ille de İslam diyen insanlar. İnançları, benlikleri… Anasının karnında, anası ile birlikte ölenler: İşine gelmeyen toplumların domestosudur batı. Bunu ben değil, onlar söylüyor. Yaptıkları şey ”soykırım” değilmiş, ”ırk temizliği” imiş. Bir gün yolun Balkanlar’a düşerse ve yol kenarında delirmiş bir kadın görürsen, bil ki tecavüz edilmiş. En çok intihar edenler bil ki ulus olmayı becerememiş insanların, ırksal sevdalarla savaşması sırasında tecavüze uğramış kadınlar… Bunları sebep olan Batılı insanlar maymundan mı türedi bilmem ama… Genlerine sırtlan kanı karıştığı kesin. En kötüsü de ne biliyor musun Dördüncü? Batı önce ”Vur!” der, sonra ”Dur” der, daha sonra da ”Affedersin” der, çeker gider… Her şey gider… Herkes… Sadece bir kol, bir bacak, nefessiz bedenler, göz yaşları ve çocuklar kalır: