Sosyal ağlar :

DİL

PRATİK BİLGİLER

» Amortisman Sınırı
» Vergiden Müstesna Yemek Bedeli
» Emlak Vergisi Oranları
» Fatura Düzenleme Sınırı
» Değer Artış Kazançları İstisna Tutarları
» Kıdem Tazminatı Tavanı
» Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel
» Yıllık Ücretli İzinler

MUHASEBE STANDARTLARI

Ülke içinde kullanılan muhasebe standartlarını uluslararası standartlarla bütünleştirebilmek için 1995 yılından bu yana 43 uluslararası muhasebe standardı Türkiye’ye ...

T.C. RESMİ GAZETE

   HOBİ

Hacı Bektaş-ı Veli

 Hacı Bektaş Veli, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’na başkentlik yapmış, Horasan’ın Merv, Herat, Belh ile birlikte dört önemli kentinden biri olan Nişabur’da doğmuştur. O dönemin sayılı kültür merkezlerinden biri olmasından başka, Nişabur ve çevresi, Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu sıralarda Türkmen nüfusunun yoğun olduğu bir bölgeydi ve orada bir Türkmen pirinin kurduğu Yesevilik tarikatı büyük bir yayılma ve gelişme göstermişti. İşte Hacı Bektaş Veli, bu kültürel ve dinsel ortamda yetişmiş, Arapça ve Farsça’yı kitap yazacak kadar iyi öğrenmiş, devrinde geçerli olan bütün bilgilerle donanmıştır.

Ahmed Yesevî-Hacı Bektaş Veli ilişkisine önemli bir yer ayıran Vilayetnâme Ahmed Yesevî’den övgü ve saygıyla bahsetmektedir. Ahmet Yesevî hakkında “Doksan dokuz bin Türkistan pirinin ulusu” ve “Pirlerin piri” sözleri yer almaktadır. Vilayetnamede “Ahmed Yesevî ‘Biz yokluk yurdunda eğlenmeyiz, ahirete gideriz. Var seni Rum’a saldık, Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik, Rum Abdallarına seni baş yaptık’ dedi. Hacı Bektaş Veli, ertesi gün, gün doğarken Ahmed Yesevî’den izin alarak yola düştü” diyerek Hacı Bektaş Veli’yi Anadolu’ya Ahmed Yesevî’nin gönderdiği belirtilmektedir.

Hacı Bektaş Veli, Nişabur’dan ne zaman ayrıldığına yanıt verebilmek için onun doğum tarihini tam olarak bilmek gerekir.

Vilayetnâme, Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihini belirtmediği gibi, elimizde Haci Bektas Veli’nin doğum tarihini kesin olarak bildiren kaynak da bulunmamaktadr.

Vilayetnâme’nin ilk yaprağında Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihinin 606 (1209-10) olarak yazıldığı belirtilmektedir. Başta Alevi kaynakları olmak üzere bazı kaynaklar bu konuda 1241’den 1249’a kadar değişen rakamlar vermektedir. Onun 1281 yılında Anadolu’ya geldiğini, 1337 yılında vefat ettiğini (hakka yürüdüğü) yazarlarsa da bu bilgiler tarihi gerçeklere aykırı düşmektedir. Çünkü Hacı Bektaş Veli’nin on üçüncü yüzyılın ortalarında ölen Baba İlyas ile, 1260 yıllarında ölen Ahi Evren ve onu çağdaşı olan Kırşehir valisi Nureddin Caca ile Anadolu’da görüştüğü ve 1273 yılında ölen Mevlâna ile haberleştiği kesin olarak bilinmektedir.

Ayrıca Vilayetnâme’ye göre Hacı Bektaş 92 yıl ömür sürmüştür. Yine bu yazılı kaynaklara göre, Türkistan’da 40 yıl çile hayatı yaşayarak kamil insan mertebesine ulaşmıştır. Ölüm tarihi 1270-71 olarak kesinleşen Hacı Bektaş’ın 92 yıllık ömrü ile 40 yıllık çile hayatını birlikte değerlendirirsek onun 1178 yılı civarında doğup, 40 veya 42 yaşlarında Nişabur’dan ayrılmış olabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü Nişabur, 24 Mart 1220 tarihinde Cebe ve Sübetay Noyan komutasındaki Moğol askerleri tarafından kuşatılmıştır. Kuşatma sırasında şehri canla başla savunan Nişaburluların attığı bir okun Cengiz Han’ın damadı Tagacar’ın canını alması üzerine gazaba gelen Moğollar, Tuli komutasındaki 30 bin kişilik ilâve bir güçle 25 Mart 1221 tarihinde şehre girmişlerdir. Şehri ele geçirdikten sonra aldıkları emir üzerine şehrin bütün yapılarını yıkarak orayı tarla haline getirmişlerdir. Moğollar sağ kalan Nişaburluları şehrin dışındaki boş alana çıkarmışlar, aralarından 400 sanatkârı seçip Türkistan’a gönderdikten sonra geri kalanları kılıçtan geçirmişlerdir.Kedi, köpek dahil şehirde hiçbir canlı bırakmamışlardır.

Hacı Bektaş Veli, Nişabur’dan ayrıldıktan sonra Hac yolunu tutmuş, Necef’e ve Kerbelâ’ya uğramış, Hac göre-vini yerine getirdikten sonra üç yıl Mekke’de kalmıştır. Anadolu’ya gelirken Halep’e uğrayarak orada bulunan kutsal yerleri ziyaret etmiştir. Oradan Elbistan’da bulunan Ashab-ı Kehf’e, sonra Kayseri’ye, Kayseri’den Ürgüp’e, Ürgüp’ten de bugün Hacıbektaş olarak bilinen Suluca Karahöyük’e gelip yerleşmiştir.

Menteş ismindeki kardeşiyle birlikte Sivas’a, sonra Baba İlyas’a yani Amasya’ya, Amasya’dan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseri’ye varmıştır. Hünkar’ın kardeşi Menteş, Kayseri’den Sivas’a gittiği sırada orada şehit olmuştur. Hacı Bektaş Veli de Kayseri’den Suluca Karahöyük’e gelmiştir.

Gerek Aşıkpaşa-zâde’nin verdiği bilgilere, gerekse Eflakî’nin Ariflerin Menkıbeleri adlı eserinde Hacı Bektaş Veli için söylediği, “Baba Resul’un has halifesiydi” sözüne dayanan bazı araştırmacılar, Hacı Bektaş Veli’nin, on üçüncü yüzyılın başlarında, bazılarına göre Baba İlyas, bazılarına göre de Baba İshak tarafından düzenlenen ve uzun süren Babai İsyanı na katılmıştır. Yani Hacı Bektaş Veli’nin Selçuklu yönetimi tarafından 1240 yılında Kırşehir civarında bastırılan ve elebaşları idam edilmiş olan Babaîler İsyanı nı aktif olarak katıldığını iddia etmişlerdir. Kendisi de Türkmen babası olan Hacı Bektaş Veli’nin Baba İlyas, Baba İshak ve diğer Türkmen babalarıyla iyi ilişkiler içinde olması doğaldır. Ancak onun Babaîler İsyanı na katılmış olması zayıf bir ihtimaldir. Çünkü O, söylendiği gibi isyana katılıp canını kurtarmış olsaydı, oradan kalkıp, Suluca Karahöyük gibi her türlü saldırıya açık bir yere gelip yerleşmez, orada serbest olarak faaliyetlerine devam edemezdi. Bunun dışında Hacı Bektaş Veli’nin yaşamını ayrıntılarına kadar anlatan Vilâyetnâme’nin bu konuya kesin olarak değinmesi gerekirdi.

Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı dönemde Türkmen topluluklarında başlıca iki insan tipi hâkimdir: Gâzi ve Veli tipi. Bunlardan birinci gruba girenler ülkeler fethetmişler, ikinci gruptakiler ise, alınan ülkelere yerleşmeyi, yerleşik bir toplum meydana getirmeyi olanaklı kılmışlardır. İsminin sonundaki sıfattan da anlaşıldığı gibi Hacı Bektaş Veli, gazi değil veli tipine girmektedir.

Hacı Bektaş Veli, Suluca Karahöyük’e yerleştikten sonra orda bir tekke kurarak halkı eğitme ve aydınlatma faaliyetlerine devam etmiştir. Vilâyetnâme’ye göre ona bağlı 36 bin kişi vardı ve bunların 360’ı huzurunda hizmette bulunurdu. Hacı Bektaş Veli’nin halifeleri; onunla birlikte Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş olan Sarı Saltuk Dede Rumeli’nde, Abdal Musa Sultan Elmalı’da, Karaca Ahmed Sultan İstanbul’da ve Akhisar’da, Akça Koca Akyazı’da, Barak Baba Bigadiç’te, Hızır Samut Bozok’ta Yozgat’ta, Sultan Şüca Eskişehir’de, Hacım Sultan Uşak’ta, Taktuk Emre Sakarya bölgesinde, Geyikli Baba Bursa’da inançlarının, gelişip kök salması için çalışmışlardır.

Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihinde olduğu gibi ölüm tarihinde de görüş ayrılıkları vardır. Bektaşi kaynakları onun 1337-38 yılında öldüğünü söylerlerse de bu tarih, tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Onun ölüm tarihi olarak en çok kabul gören tarih 1270-71 tarihidir. Bu konuda Abdülbâki Gölpınarlı şöyle söylüyor : “Ankara Kütüphanesine Hacıbektaş’tan gelen kitaplar arasında no.132 A.I’de kayıtlı, Kaygusuz Abdal’ın hurufa ait bir risalesi ile Abdal Musa’nın “Pend ve Nasihat-nâme” adını taşıyan kısacık bir risalesini ihtiva eden ve ilk risalesinin sonundaki kayda göre 1291 ramazanının on ikisinde (1875) Sivas’ta sureti çıkarılan mecmuanın baş tarafında “Hazine-i celile’den şeref vürud eden tomar-ı kebir’de muharrer olduğu üzere tarih-i vilâdet-i şerifleri H.606 (1209-10) olarak, müddet-i ömr-i şerifleri 63 olmağla H.606 (1270-71) senesi vefat-ı şerifleri muharrer olduğundan iş bu mahalle tahrir olundu” diyor.

Babalı ayaklanması denilen 1240 isyanından üç yıl sonra, Moğol ordusu doğudan Anadolu’ya girdi. Erzincan yakınlarındaki Kösedağı bölgesinde yapılan savaşı Selçuklular yitirdiler. Fakat, kısa bir süre sonra yenenlerle yenilenler anlaştılar, Anadolu’yu birlikte yönetmeye, birlikte yağmalamaya başladılar. Anadolu için tam bir kargaşa ve yıkım dönemi başlamıştı.

Hünkâr Hacı Bektaş’ın 13. Yüzyıl’da, işte böyle bir kargaşa ortamında yaşadığı kesindir.


Hacı Bektaş'ın ESERLERİ

 

Hacı Bektaş Veli Türk kozmogonisi ile İslam inaniş ve erkânını birleştirmeyi başaran bir din Türkçüsü olduğunun yanında  13.Yüzyılda yaşamış Türkmen inançlarının da temsilcilerinden biridir. Hacı Bektaş'ın, Bektaşiliğe esin kaynağı olan Makalat adlı kitabından başka Kitabü'l Fevaid, Fatiha Suresi Tefsiri, Şathiye, Makalat-i gaybibe ve Kelimat-ı Ayniye, Ussul Hakıka gibi yapıtları da vardır.

1-MAKALAT

Arapça yazılmıştır, Türkçe çevirileri vardır. Bu eser inançları dörde ayırarak inceler. Abidler, Zahidler, Ma'rifet ıssı olanlar, Muhıbbler.

 Bu eser; tevhidi ve insanın evrendeki değerini anlatır.  Eser dört kapı kırk makam hakkında bilgi verir (Şeriat-Tarikat-Marifet-Hakikat).

Birinci kapı ŞERİAT:

Bu kapının on makamı vardır. Bunlar: 1-İman getirmek, 2-İlim öğrenmek, 3-Namaz kılmak, oruç tutmak,zekat vermek, gücü yetene hacca gitmek, seferberlikte düşmana karşı gelmek ve cenabetten temizlenmek, 4-Helal kazanmak ve faizi haram bilmek, 5-Nikah kıymak, 6-Hayz ve loğusalıkta cinsi münasebeti harâm bilmek, 7-Ehl-i sünnet ve'l-cemaât ehlinden olmak, 8-Şefkatli olmak, 9-Temiz yemek ve temiz giyinmek, 10-İyiliği emredip yaramaz işlerden sakınmaktır.

İkinci kapı TARİKAT:

Bu kapının on makamı vardır. Bunlar: 1-Pirden el alıp tövbe etmek, 2-Mürid olmak (Mürid üç türlüdür:mutlak mürid, mecâzi mürid, mürted mürid), 3-Saç kesmek (traş olmak) ve elbise değiştirmek, 4-Nefis savaşında olgunlaşmak, pişmek, 5-Hizmet etmek, 6-Havf (Korku), 7-Ümit etmek, 8-Hırka,zinbil,makas,seccâde,subha, iğne ve asa. 9-makam sahibi, cemaat sahibi, nasihat sahibi ve muhabbet sahibi olmak, 10-Aşk, şevk,sefâ ve fakirliktir.

Üçüncü kapı MARİFET:

Bu kapının on makamı vardır. Bunlar: 1-Edep, 2-Korku, 3-Perhizkârlık, 4-Sabır ve kanaat, 5-Utanmak, 6-Cömertlik, 7-İlim, 8-Miskinlik, 9-Marifet, 10-Kendini bilmektir.

Dördüncü kapı HAKİKAT:

Bu kapının da on makamı vardır. Bunlar: 1-Toprak olmak, 2-Yetmiş iki milleti ayıplamamak, 3-Elinden geleni esirgememek, 4-Dünyada yaratılmış bütün nesnelerin kendisinden emin olması, 5-Mülk sahibine yüzünü sürüp yüz suyunu bulmak, 6-Sohbette hakikat sırlarını söylemek, 7-Seyr-i sülûk, 8-Sır, 9-Münacaat, 10-Çalap Tanrı'ya ulaşmaktır.

2-ŞATHİYYE

İki sayfadan ibarettir. Öz Türkçe yazılmıştır. Bu nedenle çağının dil özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir.

3-KİTAB-ÜL FEVAİD

Hacı Bektaş Veli ile Ahmed Yesevi'nin konuşmalarından oluşmuştur. Tasavvufi sözlerden oluşmuştur.

   KİTAB-ÜL FEVAİD'DEN:

Eğer ilerlemek istiyorsan herkesin önüne atılma!

Merhem ve mum gibi ol, diken olma

Hiç kimseden sana fenalık gelmesin istersen

Fena sözlü, fena düşünceli ve fena huylu olma.

***

Ey ki sen daima tevbecisin

Ne vakit bu tevbeden

Tevbe edeceksin onu söyle?

***

İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir. Ve kemâli, işlerinin doğruluğundadır. Yani insanın ziyneti ve güzelliği, sözlerinin iyiliğindedir. Kemali de işinin dürüstlüğündedir.

***

Dört şey büyüklüğe delildir:

İlmi aziz tutmak, haramdan sakınmak, devlet büyüklerine saygı göstermek, hak yolunda gidenlerle durup oturmak.

***

Dört şey her şeyin en yazığıdır:

Güneşe karşı yanan ışık; görmeyen göze karşı güzel yüz; çorak toprağa karşı güzel yağmur; Karnı toka karşı hoş bir yemek; Ve ahmaka karşı hak söz.

***

Hakka ki bizim sema'mız oyuncak değildir

İlahi bir sırdır mecâzi değildir

O kimse ki semâ'ı bir oyun sanar

O cifedir (Pisliktir) namazı kılınır şey hiç değildir.

4-MAKALAT-I GAYBİYYE VE KELİMAT-I AYNİYYE

Bu eserin içeriği bilinmemektedir.

5-HURDE- NAME:

 Bu eserin içeriği bilinmemektedir.

6-FATİHA TEFSİRİ: